11 Ocak 2009 Pazar

Leaving you behind ? Kendimi Kandırıyorum yine...

Been carving out my name / my fingers ache still everything's the same / I've tried, but i can't blame this place

I've walked these busy streets/ heard nothing but the sound of my own feet / nothing feels complete these days

I should find something good between these lines / bide my time finding ways to leave you behind / I'm leaving you behind

Don't tell me how to feel / you whose heart is made of stone and steel / who knows what you've yet to reveal

I should find something good between these lines / bide my time finding ways to leave you behind / I'm leaving you behind

All these lonely desert rooms / are only dust and sand to you / break the hand that gave you wings and fly

The worst is late at night / we're both awake still everything is quiet / it's not exactly love, but you don't mind

I should find something good between these lines / bide my time finding ways to leave you behind / I'm leaving you behind

10 Ocak 2009 Cumartesi

Dream, a little dream of a cup cake


Kek derken, kup kekler aklıma geldi. Bu sempatiklik abidelerini bir gün evimin mutfağında pişirmek istiyorum. Muffinler, kup kekler ile dolu tezgahlar, kavanozlar... Sonra tüm dostlarımla sohbetler, bol bol tatlı gülüşmeler.



Sanırım bunları hazırlayıp, pişirebilmem için oldukça uzun bir eğitimden geçmem gerekecek. Tarifleri bulsam da şeker boyalarını, gıda boyalarını bulmam ve kullanışlarını ögrenmem tefeeruatlı olur herhalde. Keşke birileri bana öğretse nasıl yapacağımı... Tabi öncesinde bunları pişirebilmem için bir fırın almam gerek :) hayal kurmak da güzel ***

I love you like a fat kid love * cake *


3 gün oldu hayatıma gireli. Ama aslında ne kadar çok boşluktaymışım yeni anladım. Zırhlardan kurtulmak kadar güzeli var mıymış? Aklımda birikenleri, duygularımı, begendiklerimi, kendimi ifade etmek açıkça ne kadar hoşmuş. İyi ki geldin hayatıma, hoşgeldin :)

Her sevgi birbirinden farklıdır. P.S: I love you like a fat kid love cake!




Halet-i Ruhiye

*Sıradan Bir Gün*

Sıradan bir gün, yürüyorum yolda
Çaresizlik var, bakışlarda
Her şey anlamsız, çabalar hep boşa
Dönüyorsun bak sen başa

Herkes kaybolmuş, yaşam kavgasında
Nefes almak yok, çalış durma
Çocuğun sorar. bu nasıl karmaşa
Anlam veremez güler sana

Dön, sen dön
Hiç düşünme, doğdupun an'a dön
Dön,sen dön
Hiç düşünme, en saf haline dön

Alıp başını düşersin yollara
Aklın kalır hep uzaklarda
Uzağı boşver, yakınla yetin sen
Kaybedersin hep çok istersen

Kaygıların var yaşarken öldüren
Umutların var gülümseten
Bazen dilersin bir şeyi çok içten
Gerçekleşir bak vazgeçmezsen



Bu aralar hayatı hep bir müzikal gibi yaşıyorum!! Evde, işte, yolda, metroda, uymadan önce, uyurken -kapatmayı unutup- sürekli müzikle yaşıyorum. Ruhum fazla acıkmış galiba. Yenilen vurgunu hazmetme çabası belki de o yüzden bende doz aşımı olana dek kendime müsemma gösteriyorum işte.

Ally Mcbeal formunda bir yaşama kavuştum :) Her olay karşısında ona uygun bir fon müziği fısıldamaya başlıyor beynim. Ve ben ister istemez, olay ne kadar ciddi olursa olsun durum da değişmiyor. Kahkaha atmamak için kendimi zor tutarken, bir yandan da mükemmel eşleşmenin zevkini sonuna kdr çıkartmaya çalışıyorum.

Uyumadan önce, müziği kapatmak için laptopumun başına geldim ve yine yazmadan geçemedim. Düşündüm günümü, bugünkü halimi, ruhumu ve bir anda fısıtlı olarak bu şarkıyı duymaya başladım. Adı da sözleri de bu kadar mı "cuk" oturur. Beynimi seviyorum, hafızama hayranım, zevkimi tebrik ediyorum. My ego is my LEGO biliyorum biliyorum :)))

Julide Özçelik'i de tebrik edemeden geçemeyeceğim. Karamel sesi, inanılmaz sözleri ile uzun zamandır ilk kez taparcasına dinleyebildiğim tam bir albüm yaratmış. Jazz, Bir Türk, Türküler ama kendi söz ve müziği olanların lezzeti asıl anlamlandıran albümü :) Canlı dinlemek istiyorum artık . Yarın ilk iş bunu araştıracağım.

9 Ocak 2009 Cuma

DeXteR

P.S. Kalbim olsaydı Seni Severdim ekranların en iyi kötü adamı!

If the eyes are the windows to the soul, then grief is the door
As long as it's closed it's the barrier between knowing and not knowing
Walk away from it and it stays closed for ever
But open it and walk through it... and pain becomes truth.

Fill in the blanks with the correct answers!!

Ben burdan yetkililere seslenmek istiyoruuum:

Acilen WS Bebesi için blog kullanımına dair 9 kolay adımlık kit oluşturulmalı ve hazır olarak sunulmalı! Mevcut olan, hiç bir soruma cevap veremiyor, alacakaranlık kuşağına son verilmeli.
Diğer bloggerların can güvenliği için gerçekten gerekli... Yoksa acilen onlara sarıcam sorularım için :) Nerde bu yetkillileeer?!!

Her şeyi, tam istediği gibi yapmaya alışık olan ben için ideal bi çözüm. İstediğim formatı neden burda hemen oluşturamıyorum? Neden müzik veya video ekleyemiyorum yazdığıma. Bunlar için de mi zamana ihtiyaç var pf? Ayrıca kendi çektiğim fotolarımı vb buraya koyduğumda halka arz etmiş mi olacağım tamamen korumasız mı kalıcak yavrularım, bir amme hizmeti mi yaratılacak benim fotolarımdan? Bana ne olucaak? :))

Neyse sakin!! öhöööm hemen toparlıyorum yapılacaklar listemi :
  • Bu alemde bloguma nasıl müzik eklenir öğrenilecek
  • Telif hakları ile ilgili detaylı bilgi alınacak
  • Kurda-kuşa burda yem olunmayacak
  • Sürekli yazarak rehabilite olma isteği bastırılacak
  • Depresyonda değilim, depresif gibi davranılmayacak
  • Mod gereksiz yere dipte süründürülmeyecek
  • Nedenler aranmayacak - her şeyin bir nedeni olması gerekmiyor -
  • Kendi mutluluğum yaratılacak -nasıl olucaksa hayatımda her şey ters giderken!!-
  • Alemsiz bir alem de yaşanacak -bu da zor oldu-
bık bık bık bık... gereksiz listeler yapıp zaman kaybedilmeyecek bir de... !

Baby alone in Babylon!


Evet evet iyiyim, Fransızca bir rap parçası ile soğuk duş alarak kendime geldim!!

Silkinmemin ardından, Bergamut aromalı açık bir çay ile damlasakızlı muhallebi eşliğinde ruhumu rehabilite çalışmalarına devam edebilirim.

A Cup of Tea Solves Everything

  • When you are upset... Have a cup of tea.

  • When life seems too complicated... Have a cup of tea.

  • When you wake up in the morning, and can't be bothered to do anything... Have a cup of tea.

Aynen Katılıyoruum ne güzel demiş İngilizler!! Bu ara kendimi İngilizlere çok yakın hissediyorum... Değişik haller içerisindeyim, geçen haftaya kadar sorsaydınız itici, soğuk, gereksiz aristokrasiye sahip canlılar derdim... Bana ne oluyor? Play listimde sürekli onlar var - bu kabul edilebilir hatta sempatik de. Düşünüyorum hala o igrenç çiçek desenli eşyalarından ve sütlü çaylarından nefret ediyorum tamam demek ki hala iyiyim paniğe mahal yok oh.

Yine "The Holiday" i izledim sanırım hala da etkisi altındayım belki de tatile özlemimden de inanılmaz sevimli geliyor bana. Bende home exchange yapmak istiyorum, Surreydeki o klübeye tabi Jude Law mutlaka kapıyı çalsın, gelen "O" olsa elbette kabulum. Ah neyse düşünmüyorum "o" yok artık...

Ve böyle devam ederse bi "iş" im de olmayacak... Tamam tatil yok, iş var bol bol, toefl var, çalışmak var bol bol ve düşünmemek var... hatta iyi bir sonuç olursa isviçre bile var... evet evet sözleşmelere dön heeemeen şimdilik soundtracki ile idare edebilirim biliyorum :))

Burada olayım... Elimde sıcak çayım, dizlerimde battaniyem... fonda dinlendirici, mutlu ve huzurlu parçalarım özellikle Diana Krall - Autumn Leaves çalışsın.. Bir yere yetişme telaşım olmasın, yarını düşünmeyeyim, endişem olmasın... sadece bugun bu an olsun...

Deriin bi nefes al!! işe döndüm, mesai sonrası görüşürüz :))

The shadow of your smile

Seni düşünmediğim tek bir gün bile olmuyor... Neden peki neden? Bu kadar çok yıprattık birbirimizi ve 1 yıl önce hayatlarımızdan çıktık. Onca zamandır ne bir mesaj, ne bir telefon... Söylenmesi gerekenler bizde kaldığı için mi bu vazgeçilmezlik?

Bugün yine seni düşünüyorum, sana hala çok kızıyorum neden bu halde olduğumuzun tüm sorumluluğunu sana yıkıyorum? Neden beni durdurmadın, susturmadın gerçekten çok merak ediyorum...

Gerçekten bu kadar çaba harcadın mı benim için? Yoksa bunlar yine benim sadece aklımda kurduklarım mı? Bu ilişkiyi istedin de ben mi anlayamadım? Neden ilişkimiz her şeye ragmen devam edemedi, belki durgunluklar kesintiler olurdu ama hayatımızda olurduk.

Bu kadar çok şey yaşadım hayatta, üzüntüler ölümler... ama sanırım hepsinin üstesinden gelsemde bunu atlatamıyorum. Kaybetmeye tahamül edemiyorum ben...

Sana çok mu haksızlık ettim, yoksa sen yok yere mi güvenimi bitirdin insanara karşı? Kimseye bir şey söyleyemiyorum artık, yine her şeyimi tek başıma yaşıyorum. Ama seni deli gibi özlüyorum. Sanırım artık hayatına bensiz devam edebiliyorsun, üstesinden geldin bunların özellikle de bensiz olamayacağını söylerken... Bense asla sana bu kadar bağlı olduğumu bilmiyordum. Şimdi anlıyorum galiba değerini ya da işime bu geliyor, kendimi acıtmayı seviyorum. Belki de biliyorum nasılsa ben izin vermediğim sürece kimse canımı yakamayacak, ben herkes yerine bol bol canımı yakıyorum.

Ne de olsa herkesin imrendiğiyim... Yerinde olmak istediği... Neden hiç kimse içimi anlamaya çalışmıyor? Bu kadar kalabalığın içinde o kadar yalnız hissetmemi çözemiyor. Yalnızlığı ben tercih etsem de bazen ben yerine biz olmak istiyorum özellikle de bu aralar o kadar çok bunu istiyorum ki. Neden kimse benim baktığım yerden hayata bakamıyor?

Bugün istiklal'de koştururken kokunu duydum yine... Ah koku hafızası çok acıtıyor! Gerçekten aynı yerden mi bakıyorduk hayata yokse bunu da mı beni etkilemek için yaptın?

Bir yandan senle konuşmak için bile her şeyden vageçmeye hazırım... bir yandan da hiç karşılaşmak bile istmiyorum seninle. Bazen benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun, bazen de sırf sana yakın hissetmek için tüm hayatımı seni anımsatan şeyleri yapmak için değiştiriyorum. Hasta mıyım?

Şimdi gelsen, sarılsak birbirimize benim boyum ermese dudaklarına ama sen eğilip masumca öpsen yine beni... Yine güldürsen beni, galiba ben bi tek senle mutluymuşum.
Fransızca şarkı sözlerini fısıldasan kulağıma, sana şımarmayı özledim... Ne kadar sabırlıydın, şimdi hatırladım be yine gülümsettin beni.

Karşılaşsak, ben sana değişmişsin ama aynısın diyebilecek miyim? Verilen ama asla tutulmayan sözleri mi görücem yine? O anlık sözlerdi bir değeri yoktu mu diyeceksin? Sanırım öyle, yoksa benim sana verdiğim degeri verseydin gitmeme izin vermezdin. Ben mi neden gitmene izin verdim? Ben zayıf taraf olamam, her şeyi dize getiririm.

Sanırım bu kadar büyük değildi sevgimiz. Sevgi mi eğlencemiz. Bana hiç dürüst olmadın, bende seni hiç hayatıma dahil etmedim. Şimdi yıllar geçti, ayrı ayrı büyüdük bir yerlerde en önemli zamanları bizsiz geçirdik. Çok mu katı çözümler buldum? Çok sinirliydim düşünmedim... Ama artık gerçeklerle yüzleşmeye başladım. Hızlı ilerliyorum!! çok hızlı 1 yılda ilk adımı atabildim... Sen hayatıma girdikten sonra sensiz ilk kez şehrine gittim, canım yanmadı. Atlatıyorum dedim gülümsedim ama hep bi acaba karşılaşır mıyız diye aklımdan da geçirdim.

Filmlerden fazla etkilenmişim... İyi ki özgündüm ben... Neydik biz, ne olduk ya da ne olacağız? Ne yaşadık? Neden bu kdr yıktık birbirimizi BİLMİYORUM... BİLMİYORUM...

Bunu da söylemeden geçemeyeceğim ben o çok entel, bizi Kenan Doğulu'nun Boğaziçi'in de buldu. Ve sadece yerimiz değişik anlatılmış... İlk kez şarkılarda kendimi buluyorum ha bir de ilk kez bir şarkıya ait hissediyorum... Hiçbir şeye ait olmak istemiyorum... Bu gelgitler bitsin istiyorum... Hayata umutla bakmak istiyorum sadecce. Bir gün bunları okuyacak mısın merak ediyorum? Korkuyorum, ben kendimi bu kadar açıkça ifade edebilen biri hiç bir zaman olmadım... işte en içten şekilde duygularımı ifade ediyorum sana hiç yapamadığım gibi, fazla samimiyet korkutucu olur derler, insanlar hep zaaflarını arar hep gardını al dediler... Gardım hep hazırdı... Ama her halukarda zırhım deliniyormuş. Belki de zaten zırhım yoktu... Bilmiyorum, bilmiyorsun ve artık hiçbir şeyi bilemeyeceğ(B)İZ!!!





İndirime girmiş eşyalar kadar sezonluk iklime bağlı
İndirgenmiş cezalar kadar suçlu bi o kadar güçlü imiş
Şimdi bugünse aşk dedi bir gün birisi
Boş bulundum
Yine omzumdan burkuldum

Bakıştık tanıştık yattık daha ilk gece
Namussuzluk ettik yetirmedik ağladık olmadı
Güne dönmeye çalıştık olmadı gitti
Kara bir tren gibi sessizce terk ettik yine aynı garı
Mutluluk fonda kaldı
Karlı meteorlu korkulu bir dekor yarattık yok
Saat farkımız çok
Umduğumdan daha da çok
Çok
Orası istanbul a uzak kaldı
Gerçi istanbulda kozmopolit depresif yaşama sevinçliği yorgun bir tarih say
Ama yetmedi burda kalmasına yetmedi istanbul
istanbul ilk defa mağlup ayrıldı kendi sınırlarında aşktan

Aşk şehri Parismiş bir kez daha kanıtlandı
O ırak diyarlara çok büyük elçilik talihlere cevher
Astığı astık kestiği kestik dediği dedik baskın kadın
Ayrılığa ağlardi peki ne olduki
Ben ırak diyarlara büyük idealist
Tahminlere büyük mücevher
Yandığı yandık kestiği kestik dediği dedik gurur adam
Ayrı kaldık ayrılık aldık ayrılık verdik apayrı iki insandık apaçık ortada kaldık

Evel zaman içinde
Kalbur saman içinde
yalan bir aşk yaşarmış Boğaziçinde

Ben hiç bir şeyi bilemez oldum
Aramak ister arayamaz oldum
Aşktan ölür midesi kazınır dilim ekmeye öz suyunu kurutur oldum
O belliki verdiği kararın arkasında durmayı bilen o
Belki zorlanan ama iyi bilen ama neyi bilen
Boşa seviştik boşa savaştık boşa kürek çektik yanıldık hııı yine yanıldık
Çoku bölüştük yoka dönüştük ayrıldık daha ilk gece
Elimize ne geçti monalizanın üzgün tarafı
Elimize ne geçti monalizanın mutlu tarafı
Peki elimize ne geçti ağlarken gülmeyi becerebilen bir Palyaço maskesi
Peki elimize ne geçti kırık dökük anılar Von Gogh sarı Çiçeklerini bile çizmemişki elimize ne geçti
Elimize sadece yok geçti

Evel zaman içinde
Kalbur saman içinde yalan bir aşk yaşarmış Boğaziçinde

Öyle büyük ki ağrım horon tepseler ağlıyorum
İnanki elimi kolumu zincirledim
İnanki sustuklarımı sen izin vermedin diye boğazımda cümleledim
Artık telefon beklemiyorum
Artık telefon etmiyorum
Çünkü biz artık olduk tabakta kaldık günah olduk yazık olduk
Biz senle biz senle iki ayrı olduk
Ben seni susacak kadar ben sana susayacak kadar
Ben seni beni susduracak kadar sevdim
Öyle büyük ceza ki bu ikimize iyiliğimiz için kestiğim
Artık afrikadakiler yaşar biz ölürüz

Ama yine sen kendinle kalırsın...

sevda dipsiz bir köy kuyu
düşersen bir daha çıkamazsın
zaman bak akıp geçiyor
ne yapsan bunu durduramazsın

sevinçle hüzünle umutla geçer ömür
ama yine sen kendinle kalırsın

çok zordur ümitsiz yaşamak
yalnızlık hep senle olacak
yüklenir çıkarsın dağlara
bir anda inmişsin sığara

insanlar hayatta bir vardır bir yoktur
ama yine sen kendinle kalırsın

sevinçle hüzünle umutla geçer ömür
ama yine sen kendinle kalırsın

gecenin sonu hep aydınlık
insanın ruhu hep karanlık
refakat edersin hayata
ziyaret son bulur toprakta

insanlar hayatta bir vardır bir yoktur
ama yine sen kendinle kalırsın

sevinçle hüzünle umutla geçer ömür
ama yine sen kendinle kalırsın...


8 Ocak 2009 Perşembe

Asi se baila! Ale, ale ale!!


























Son 2 güüüün!

3 aylık ayrılığın b
itmesine...

Planta, Golpe, Tacon!!

Dönüşüm muhteşem olacak :))

Bu sefer bir de yelpaze var işin içinde sabırsızlanıyorum.

Ritm, dans , aşk , özgünlük ve yaratıcık elbette özgürlük.

Ritmi hisset, duruşunu oluştur ve boynunu bükme. İsyan ederken, asaletinden ödün vermeyen, acı çekerken dişiliğinden vazgeçmeyen; vazgeçirmeyen bir yaşam biçimi :))

If there's a soulmate for everyone

Hayatımın her evresinde geçmişi olan, eskilerden bir parça taşıyan ya da eski hayatları anımsatan bir detaya sahip olan eşyalara ilgi duydum. Daha küçükken sevgili annanemin ve dedemin çocukluk eşyaları ile keşfettiğim bu hobim, ilkokulda okumayı sökmek ile tarih aşkına dönüştü. Keşfettim ki üretiğildiği günden bugünlere dek gelebilen, gelirken de tüm yaşadıklarını beraberinde getiren o eşyalar nerede olursa olsunlar dikkatimi çekebiliyordu. Hikayesi olan her eşya kalbimde sıcak bir yer etti. Vintage eşyalar; kadife perdeler, inciler, şapkalar, plaklar, pikaplar, eldivenler,kitaplar, mecmualar...

* Onların varlığı aidiyet hissi yaratır hep bende *

Sabah ofise geldiğimde, sevgili çalışma arkadaşım msnin de mesaisine iştirak etmesi ile günlük ritüelimizi yaptık. Windows Live Bugün'de çıkan "kendini test et" günümü anlamlandıran tek hadise!! Hayatlarımızı "test" çözmek üzerine oluşturmak zorunda kaldığımız öğrencilik yıllarımdan kalma bir alışkanlık ile en kısa sürede en çok doğru yanıtla tüm testleri çözmezsem, huzurum bozuluyor, uykularım kaçıyor... Malum ne de olsa biz yarış atlarıyız, sadece koşmak önemli olan...

"Ruh ikizin kim?

Dünyaya sizin baktığınız gözlerle bakan birisi daha var! O kişi ruh ikiziniz! Belki çoktan tanıştınız, belki hala onunla tanışmayı bekliyorsunuz. Görsel algı testine göre ruh ikizinizin kim olduğunu öğrenin."


Bir oh diyerek, içeriği çok mühim 10 sorudan oluşan, 3 yanıt şıkkı ile yanıtları düşünürken kendinle çelişkiye düşürmeyen ve en önemlisi doğruların yanlışları götürmediği nadide bir kendini sınama aktivitesini gerçekleştirdim. Konuya takılmayın yarış atları amaca odaklanır, detayları sorgulamaz...

Veeee hayatımın tüm anlamını buldum!! Artık TAMım. Şimdiye dek neden bu kadar vintage eşyalara düşkün olduğum, geçmişe özledm duyduğum ve nostajiye taptığımı anladım!! Ayrıca bu sonuç ile artık süpermarkette, çarpışarak ellerimde bulunan eşyaları etrafa dağılmasıyla yüzyüze gelip tanışacağım ruh ikizimden artık ümidi kesmem gerektiğini de idrak ettim... Yapıcak bir şey yok çok kırılsam da elbette yıkılmadım... Napalım benimki de eski çağlarda yaşamış işte kısmeet... :)) Ben de kaderime razı olup, Natasha Bedingfield'dan Soul Mate'i dinlemeye ve iç çekmeye devam ederim artık.

Veee daha da önemlisi, bu mühim testi ve sonuçlarını sizlerle de paylaşarak, sizlerin de hayatlarını anlamlandıracağım. Önemli değil... Ben bulamasam da belki siz ruh ikizinizi bulursunuz. Işığımda güneşlenebilirsiniz!!!! :))

http://testyourself.tr.msn.com/test/ruh_ikizi/Test.aspx

Ruh İkiziniz Eski Çağlardan

Ruh ikiziniz çok eski çağlarda yaşamış ve hayata veda etmiş birisi, ya siz dünyaya biraz geç geldiniz yada o erken... Seyrettiğiniz tarihi filmlerde, dolaştığınız tarihi mekanlarda hissettiğiniz o garip duygu bu yüzdendir. Çünkü sizin bir parçanız yani, ruh ikiziniz o dönemlere tanıklık etmiş. Çevrenizdeki kişilerin size herşeyi biliyormuşsunuz gibi davranmalarında, size akıl danışmalarında ruh ikizinizin size kattığı bilgece duruşun da çok etkisi var.

P.s. : *Test sonuçları bilimsel değer taşımaz*

7 Ocak 2009 Çarşamba

Hoşgeldim, Hoşgeldin, Hoşgeldik

...“ Sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce kimseden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”...


...“Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin.”...

...“İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”...

...“Evet, güzelsiniz. Ama boşsunuz. Sizin için kimse yaşamını feda etmez. Yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. Ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. Çünkü ben onu suladım. Ve onu camdan bir korunakla korudum. Önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. Tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). Onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. Ve bazen de suskunluklarına katlandım. Çünkü o benim gülüm.”...

...“Ve işte sırrım: Bu çok basit. İnsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. En temel şeyi gözler göremez.”...

...“Senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir”...

...“İnsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. Ama sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun.”...

***

Hayatıma küçük prens girdiğinde, bende onunla aynı yaşta -6 yaşındaydım. Tüm o muzur, çocukluk dönemimin başıma açtığı belalardan en büyüğünün sayesinde, yerimde bir dakika duramadığım anları zorunlu olarak sabitlemek durumunda kaldığım o yıllarda kolumu kırmamın sonucunda günlerimi artık etrafta yaramazlık yaparak değil de evde uslu olarak geçirmem gereken anaokulundan eve terfi ettigim dönemde, canım annem ve babam sayesinde tanıştım kendisiyle.

Minik halimle bazı antıklarını anlamlandıramadım ama okumaya devam ettim. Yıllar geçti... Ben büyüdüm, yaşım ilerledi birlikte büyüdük. Evcilleştirdik birbirimizi, o günden bu yana her anımda benimle beraberdir küçüğüm.

Sevgiyi, insanları, mutluluğu, sahiplenmeyi, sorumluluğu, titizliği, plan yapmayı, itinayı, yaşamı, ölümü... Hayatı ondan öğrendim. En mutlu anlarımda, en dipte olduğumda, her yeni başlangıçta ve her bitişte... Bana göz kırpmaya devam etti. O anlarda hep ona sığındım, tek güvenli sığınagıma ve milyonlarca kez okumama rağmen her seferinde hangi ruh halimde olursam olayım sonunda değişmeyen tek şey: bir damla göz yaşı ile birlikte yeniden başlama gücü...

Her bitişin bir başlangıç olduğunu, sıradan tekdüze her şeyin bir yerde tıkandığını, özgün olmanın önemini, karşılıksız sevmeyi, içindeki çocuğu her daim muhafaza etmem gerektiğini, aşkı, hayallerimden vazgeçmemeyi, ve her şeye rağmen ayakta dimdik durmayı anlattı hep bıkmadan yılmadan ve beni ben yaptı * prensim *.

İşte bu yüzden ithaf oldu başlangıcıma. Yeni bir başlangıçta yine gözkırmaya devam ediyor bana ve bu sefer bize. Merhabaa!! :))

* kalbiyle görebilenlere *